1997 yılında, KDP’nin sömürgeci faşist Türk devletiyle birlikte PKK’ye yönelik saldırısının Kürdistan Özgürlük Mücadelesi tarihinde özel bir yeri bulunuyor. Bu konuda çok şey söylenip yazılsa da, KDP-PKK ilişki ve mücadele diyalektiğinin doğru anlaşılması gerekir. Bu sadece Kürdistan halkı açısından değil, Ortadoğu’nun ezilen halklarının özgürlük ve demokrasi mücadelesi açısından da son derece önemlidir.
Önder Apo’nun daha ilk çıkışından günümüze kadar nerdeyse yarım asra varan tarihsel özgürlük yürüyüşüne karşı Türk, Arap, Fars egemen sömürgeci güçleri kadar bunlarla ilişki ve ittifak içindeki Kürt egemen işbirlikçiliği de her türlü yol ve yöntemle etkisizleştirilmeye, tasfiye edilmeye çalışıldı. Bu, Kürdistan Devriminin sonuca ulaşması önündeki başlıca engelleyici faktörlerdendir.
Bu 40 yıllık süreçte, kimi dönemler savaş boyutuna da taşınan ve halkımızın özgürlük mücadelesi açısından çok ağır sonuçlar açığa çıkarmış olan bu saldırılar, esas olarak felsefik, ideolojik, kültürel ve siyasal olarak çok yönlü bir mücadeleciliği ifade etmektedir.
Bu mücadele, beş bin yıllık iktidarcı, devletçi ve erkek egemenliğine dayalı ulus-devlet milliyetçiliğiyle; tarihsel ve toplumsal gelişmede başat rol oynayan kadın öncülüğündeki doğal topluma ve sonrasında baskı ve sömürüye karşı direnen tüm özgürlükçü güçlerin tarihsel direniş mirasına dayanan Demokratik Sosyalizm-Demokratik Ulus anlayışı arasındaki mücadele olmaktadır.
Elinizdeki ‘KDP’nin Vahşet Zindanı-AKRE’ kitabı, işte bu iki farklı “Kürtlüğü” ve iki çizgi mücadelesini çok sade ama bir o kadar da çarpıcı bir tarzda anlatmaktadır. Kitap aynı zamanda tarihsel belge niteliğini de taşımaktadır.
12 Eylül faşizmine karşı Amed Zindanında Mazlumların, Kemallerin, Hayrilerin, Saraların ve Dörtlerin öncülüğündeki PKK zindan direnişçiliğinin, tarihsel 14 Temmuz çizgisi ve ruhunun büyük özgürlük gücü ve etkisini Akre romanı okununca daha iyi anlaşılıyor. Faşist Türk sömürgeciliğinin Amed Zindanında dayattığı teslimiyet ve ihanete karşı, kimliğini, onurunu ve özgürlüğünü savunmanın büyük iradesi, bilinci ve ruhu, faşizme karşı nasıl ki büyük bir ideolojik zafer sağlayarak PKK’nin yarattığı Kürt bireyinde nasıl devrimci militanlık ve öncülüğün esaslarını oluşturup netleştirmede büyük bir rol oynamışsa; KDP’nin, Akre zindanında bir grup gerillaya dayattığı teslimiyet ve ihanet de, bu 14 Temmuz çizgisi ve ruhu sayesinde direnilerek yenilgiye uğratılmıştır.
‘KDP’nin Vahşet Zindanı-AKRE’ romanı, 1997’de KDP’nin PKK’ye saldırmasıyla başlayan savaş döneminde KDP’ye esir düşen bir grup gerillanın Akre esir kampında yaşadıklarını, bizzat o esir kampında direnen PKK’li esirlerden olan Zana Mahabad tarafından, tamamen gerçekliğe bağlı kalarak kaleme alınmıştır. Akre, bir kurgu roman olmayıp yaşanan gerçekliği olduğu gibi sunan bir anı-anlatı kitabıdır.
Kitapta yer alan kişilerin tamamı gerçek kişilerdir; sadece yazar farklı bir isim, Zana Mahabad rumuzunu kullanmış ve kitabı Akre esir kampının duvarı olarak anlatma yöntemini seçmiştir.
Cesur Yürekli İnsanlar
€15.00“Bakara Suresi 251. ayet der ki; “Davud Calut’u öldürdü, Allah da ona mülk ve hikmet verdi, ona dilediğinden öğretti…”
Ayete göre; Ahit Sandığı, Talut’un hükümranlığının simgesi olduğu gibi, hadislerde bildirildiğine göre Mehdi’nin yeryü-zünde kuracağı hükümranlığın da simgesi olacaktır. Yanında sandığın bulunmasıyla hükümranlığı açıkça anlaşılan Hz. Talut, Calut’un ordusu ile savaşmış ve bu savaş esnasında kutsal emanetlerin bulunduğu sandık, zalim hükümdar Calut’un eline geçmiştir. Ancak Talut, her kim ki Calut’u öldürüp Ahit Sandığı’nı geri alırsa hükümdarlığını ona bırakacağını söyler. Talut ile Calut’un ordularının karşılaştığı savaş alanında bu kez savaşacak olan, silahşörlüğüyle nam salmış Calut’un kendisi ve çelimsiz çoban Hz. Davut’tur. Kuşkusuz ‘O’, hiç kimsenin asla kendinden daha üstün bir düşman ile karşılaşmayacağının evrensel yasasını biliyordu. “Her mücadele, görünenin ötesinde daima eşittir!” Hz. Davud elinde bir sapan ile değil, ancak yüreğinde kurduğu kral olma düşü ile Calut’u öldürmüştü.
“Düşüşte düşmanlık olmaz. Düşmanlık, sen yükselişe geç-tiğinde vardır.” Düşman, sen yükselişteyken karşına çıkar ve korktuğu oranda da zalimleşir. Özgürlük derecen ve iraden ne denli yüksekse onun hareketi de o denli sinsice olur.
İşte, Diyarbakır zindan direnişi tam da böylesi bir çıkışın, yükselişin menkıbesi olduğu için karşıdaki düşman bu muhte-şem çıkışı karşılayacak biçimde kendisini acımasızlıkta sınır tanımayacak şekilde dizayn etmiş ve mazlum bir halkın evlatla-rına karşı korkunç bir insanlık suçu işlemiştir.
Bundan dolayı; Diyarbakır 5 No’lu Zindanı’nda TC’nin uy-guladığı şiddet oranında, tutsak edilmiş Kürdistan devrimcileri direnişi yükseltmiş ve uygulanan şiddet, direniş duvarlarına çarparak parçalanmıştır. Diyarbakır zindan direnişi bir kez daha göstermiştir ki; hangi üstün donanıma sahip olursa olsun, hiçbir düşman senden daha üstün ve senden daha güçlü değildir. Tıpkı Hz. Davud’un, Calud’u alnının ortasından sapanıyla attığı tek bir taşla vurması gibi… Ölmenin dahi yasaklandığı Diyarbakır 5 No’lu Zindanı’nda; zalimler, kendilerine karşı ellerinde diren-mekten ve düşlerinden başka hiçbir silahları olmayan mazlum Kürt evlatları karşısında hezimete uğramışlardır… Nihayetinde; “zafer zahiri gücü elinde bulunduranın değil, yüreğinde ‘düş’ün gücünü taşıyanındı.”
‘Düş’ gerçekti, gerçek olan ‘düş’ idi ve güneşe yüzünü dönenlerin ‘düş’ü bir gün mutlaka gerçekleşecekti…
İşte bu kitap; Kürdistan’ın özgürlüğü için yola çıkmış, ömürlerinin baharındaki gencecik Kürt evlatlarının bu yolda ağır bedeller ödediği Diyarbakır 5 No’lu Zindanı’nda yaşanan vah-şeti, birinci ağızdan anlatan belgesel bir anlatıdır…
Bu mezalimin yaşandığı yıllarda Amed bağrından yükselen yüzlerce evladının çığlıklarını sağır olup duymamış, kör olup görmemişti. Zindanın dışı aya, içi güneşe dönmüştü yüzünü. Diyarbakır 5 No’lu Zindanı’nda yaşanan, yaşatılan vahşetin şiddeti, duyduğum uzak yakın bütün zamanlarda yüreğimde derin bir boşluk duygusu bırakmıştır.
Bir Kürt kadını olarak Diyarbakır zindan direnişçileri benim koruyabildiğim namusum, onurum ve haysiyetimdir… Kürt özgürlük mücadelesinin kat ettiği yol adına onlara minnettarım.
Reviews
There are no reviews yet.