Amed’i çevreleyen dağlara yılın ilk karı düşmüş, dondurucu soğuklar ova ve şehri etkisine almıştı. Gün boyu etkili olan sisli ve bulutlu hava, akşam karanlığı çökmeden ayaza kesen sert rüzgara yerini bırakmıştı. Gece yarısına dek okuduğu kitabı başucuna bırakmış, uyumaya çalışıyordu. Üzerine attığı ince yorgan boyuna göre kısa geliyor, ısıtmıyordu. Pencere aralıklarından, kapı altlarından, görünmez çatlaklardan rüzgar içeriye doluyordu. Bacaklarını karnına
çekiyor, uyumaya çalışıyor ama soğuk ve rüzgarın uluyan sesi uyutmuyordu.
Dönüp durdu yatağında. Çocukluğunun kışlarına kaydı düşünceleri. Kötü yapılmış yoksul evlerine yapışan kederli soğuk günler geldi gözlerinin önüne. Dağ eteklerindeki bir köyde geçen çocukluğunun yaman kışlarını düşündü. Kar oyunlarını ne çok severdi. Kısalmış eski giysileriyle çocukların yanına koşar, soğuk ve üşüme nedir bilmeden kartopu oynar, kardan adam yapar, naylon leğen içine girer ve çocuklar kızağını iterdi. En çok üşüyen yeri, çorapsız ıslak ayaklarıydı. Uyuştuğu zaman “sobaya yaklaşma” derdi anası. Yavaş yavaş ısınır, kanı çözülürdü sıcakta. Sonraları bunun yarı donmak olduğunu öğrendi. Büyüdükçe başka şeyler de eklendi öğrendiklerine. Kendine göre güzellikleri olsa da damı akan evler, ayakkabısı delik çocuklar, ocağı yanmayan analar, yakacak bir şeyi bulunmayan ve soğuktan donan insanlar demekti kış. Dağ köylerinde kışlar çetin geçer, zorluklarla örülen bir yaşam sürerdi. Kar, tipi, ayaz, yağmur, soğuk,
fırtına birbirini izler ve iç içe geçerdi.
Cesur Yürekli İnsanlar
€15.00“Bakara Suresi 251. ayet der ki; “Davud Calut’u öldürdü, Allah da ona mülk ve hikmet verdi, ona dilediğinden öğretti…”
Ayete göre; Ahit Sandığı, Talut’un hükümranlığının simgesi olduğu gibi, hadislerde bildirildiğine göre Mehdi’nin yeryü-zünde kuracağı hükümranlığın da simgesi olacaktır. Yanında sandığın bulunmasıyla hükümranlığı açıkça anlaşılan Hz. Talut, Calut’un ordusu ile savaşmış ve bu savaş esnasında kutsal emanetlerin bulunduğu sandık, zalim hükümdar Calut’un eline geçmiştir. Ancak Talut, her kim ki Calut’u öldürüp Ahit Sandığı’nı geri alırsa hükümdarlığını ona bırakacağını söyler. Talut ile Calut’un ordularının karşılaştığı savaş alanında bu kez savaşacak olan, silahşörlüğüyle nam salmış Calut’un kendisi ve çelimsiz çoban Hz. Davut’tur. Kuşkusuz ‘O’, hiç kimsenin asla kendinden daha üstün bir düşman ile karşılaşmayacağının evrensel yasasını biliyordu. “Her mücadele, görünenin ötesinde daima eşittir!” Hz. Davud elinde bir sapan ile değil, ancak yüreğinde kurduğu kral olma düşü ile Calut’u öldürmüştü.
“Düşüşte düşmanlık olmaz. Düşmanlık, sen yükselişe geç-tiğinde vardır.” Düşman, sen yükselişteyken karşına çıkar ve korktuğu oranda da zalimleşir. Özgürlük derecen ve iraden ne denli yüksekse onun hareketi de o denli sinsice olur.
İşte, Diyarbakır zindan direnişi tam da böylesi bir çıkışın, yükselişin menkıbesi olduğu için karşıdaki düşman bu muhte-şem çıkışı karşılayacak biçimde kendisini acımasızlıkta sınır tanımayacak şekilde dizayn etmiş ve mazlum bir halkın evlatla-rına karşı korkunç bir insanlık suçu işlemiştir.
Bundan dolayı; Diyarbakır 5 No’lu Zindanı’nda TC’nin uy-guladığı şiddet oranında, tutsak edilmiş Kürdistan devrimcileri direnişi yükseltmiş ve uygulanan şiddet, direniş duvarlarına çarparak parçalanmıştır. Diyarbakır zindan direnişi bir kez daha göstermiştir ki; hangi üstün donanıma sahip olursa olsun, hiçbir düşman senden daha üstün ve senden daha güçlü değildir. Tıpkı Hz. Davud’un, Calud’u alnının ortasından sapanıyla attığı tek bir taşla vurması gibi… Ölmenin dahi yasaklandığı Diyarbakır 5 No’lu Zindanı’nda; zalimler, kendilerine karşı ellerinde diren-mekten ve düşlerinden başka hiçbir silahları olmayan mazlum Kürt evlatları karşısında hezimete uğramışlardır… Nihayetinde; “zafer zahiri gücü elinde bulunduranın değil, yüreğinde ‘düş’ün gücünü taşıyanındı.”
‘Düş’ gerçekti, gerçek olan ‘düş’ idi ve güneşe yüzünü dönenlerin ‘düş’ü bir gün mutlaka gerçekleşecekti…
İşte bu kitap; Kürdistan’ın özgürlüğü için yola çıkmış, ömürlerinin baharındaki gencecik Kürt evlatlarının bu yolda ağır bedeller ödediği Diyarbakır 5 No’lu Zindanı’nda yaşanan vah-şeti, birinci ağızdan anlatan belgesel bir anlatıdır…
Bu mezalimin yaşandığı yıllarda Amed bağrından yükselen yüzlerce evladının çığlıklarını sağır olup duymamış, kör olup görmemişti. Zindanın dışı aya, içi güneşe dönmüştü yüzünü. Diyarbakır 5 No’lu Zindanı’nda yaşanan, yaşatılan vahşetin şiddeti, duyduğum uzak yakın bütün zamanlarda yüreğimde derin bir boşluk duygusu bırakmıştır.
Bir Kürt kadını olarak Diyarbakır zindan direnişçileri benim koruyabildiğim namusum, onurum ve haysiyetimdir… Kürt özgürlük mücadelesinin kat ettiği yol adına onlara minnettarım.
Reviews
There are no reviews yet.